Tanıtım

Şiketlerin Sosyal Medya kullanımı ile ilgili güncel haberler, ilginç istatistikler, yararlı yorumlar, başarılı kampanyalar ve daha neler neler okuyabileceğiniz bir "Sosyal Mecra"...

30 Temmuz 2011 Cumartesi

2011 İçin Dijital Marka Stratejileri

Aslında daha önce öncü markaların sosyal medya stratejilerini inceleyen bir yazı yazacağımı duyurmuştum ama bu yazıyla devam etmek istedi gönül...

Interbrand'in hazırladığı "2011 Ne Getirecek?" raporu öncelikle başlığı sebebiyle ilgimi çekti. 2011 öncesinde hazırlanmış bu raporda yıl içerisinde çeşitli sektörlerdeki markalar açısından neler olacak sorusunun cevabı Interbrand uzmanları tarafından ele alınıyor.

Şimdilik "Dijital"de 2011 yılının neler getireceğine (ki hali hazırda yılın yarısını geride bırakmış olsak da...) bir göz atalım. Robin Rusch'a göre markaların üzerinde durması gereken ilk sorular şu şekilde: Tüketiciler dijital mecradaki faaliyetlerimizden (varsa) memnunlar mı? Ve dijitalde olmamız markamız açısından neyi ifade ediyor?

Tüketiciyi kendinize çekmek ve onları memnun etmek iki farklı süreçtir. Özellikle sosyal medyada karşılaştığımız takıntılardan birisi olan "Fan sayısı" aslında marka için tam olarak neyi ifade ediyor bu konuyu düşünmemiz gerek. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir raporda da en iyi ihtimalle takipçilerinizin %25 civarına sesinizi duyurabileceğiniz belirtiliyordu. Yani verdiğiniz mesajın "News Feed" ekranında görünme oranı tüm takipçileriniz arasında ancak bu civarda olabiiyor (o da en fazla!). Dolayısıyla sosyal medyada önemli göstergelerden birisi "Ana Ekran Görüntülenme Sayısı". Kaç takipçi kazandığınız kadar günde kaç takipçiyi "kaybettiğiniz" de oldukça önemli bir veri. Yoksa sürekli su kaçıran bir havuzu sonsuza kadar doldurmaya çalışmak gibi bir yanılgıya düşersiniz. Ya da Yunan mitolojisinde aynı taşı hiç durmaksızın aynı tepenin üzerine çıkarmayı amaç edinen "kahraman" gibi bir durumda kalırsınız... Anladığınız üzere, burada takipçileriniz (hayran yerine takipçi demek daha doğru diye düşünüyorum) ile etkilerşim kurmak ve onlar açısından bir değer yaratmak, bu her zaman mümkün olmasa bile en azından "gölge etmemek" gerektiğinden bahsediyorum. Tabi "online" dünyada kurmaya çalıştığınız bu ilişkiyi kesinlikle "offline" dünyaya da taşımak zorundasınız. Bu iki alan arasında tam bir uyum yakalayabilen markaların başarı kazanabildiği ve dijital yatırımlardan önemli geri dönüşler elde ettiği de bir sır değil... Ayrıca yazar "convergence" yani yakınsama ifadesinin artık sadece teknolojik araçların entegre kullanım kolaylığı açısından değil aynı zamanda çevrimiçi dünyada farklı mecraların da entegrasyonu anlamına gelmesi gerektiğini ve bunun eninde sonunda böyle olacağını söylüyor. Yani mecraların farklı kullanım amaçları (website, Facebook, Twitter, Foursquare...) olsa da buradaki marka algısı bir anlamda kesinlikle örtüşmeli.


Tüm bu noktaları başka bir ifadeyle söylersek, artık dijital pazarlamanın "kişiselleştirme" den ziyade "bireyselleştirme" taktiği üzerine oynaması gerekiyor. Pazarlamada Bireycilik (Indivudalism in Marketing) dediğimiz gelen e-mail'lerin sadece merhaba X Bey/Hanım şeklinde olması değil aynı zamanda kişisel özelliklerin eldeki veriler aracılığıyla tanınması ve ona uygun pazarlama çözümlerinin geliştirilmesini amaçlıyor. Elbette bu her bireye özgü ürün ve hizmetler anlamına gelmiyor, ancak bu tartışma başka bir yazının konusu olabilir. Bu anlamda Deneysel ve/veya Psikolojik Pazarlama yöntemleri de önümüzde ilgi çekici alanlar ve sorular açıyor...

Son söz olarak ise yazara kulak vererek şunları söyleyebiliriz. Önemli olan verdiğiniz mesaj, mecra değil! Zira Robin Rusch'un da çok yerinde altını çizdiği gibi dijital alandaki mecralar hem çok çabuk yenileniyor hem de çok çabuk popüler olup hemen ertesinde unutulup gidebilecek yapıda. Dolayısıyla mecradan ziyade genel stratejiye odaklanmak ve yol üzerinde oyuncakla daha iyi nasıl oynanabilir sorunsuna odaklanmak bana da daha akıllıca bir hamle gibi geliyor. Tüm bu söylediklerimiz içerisindeyse akıldan çıkarılmayacak en önemli nokta şu: Verilen mesajın marka kimliğini (hatta ruhunu mu demeli?) yansıtması zorunlu!

Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı merakla bekliyorum doğrusu. Sosyal Medya Günlüğü'nü takipte kalmanız dileğiyle, iyi haftasonları...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder